Bir puzzle yaptığınızı düşünün. Şimdi bu puzzleın birkaç parçasını çıkarın ve yerine oraya hiç uymayan alakasız parçalar yerleştirin. Eğer rahat ve umursamaz biri iseniz puzzleın bitmiş görüntüsü sizi rahatsız etmeyecektir fakat simetri ile ilgili takıntılarınız olduğunu varsayarsak bu görüntü sizi inanılmaz derecede rahatsız edecek ve bu uyumsuz parçaları bir an önce değiştirmek isteyeceksiniz. Değiştiremediğiniz her an sizi önemli ölçüde rahatsız edecektir. Yaşadığımız hayatın tümü işte bu puzzleın bitmiş halidir ve anılar bu puzzleın parçalarıdır. Eğer bir anı yanlış veya hatalı bir şekilde yerleşmiş ise bizi rahatsız edecektir. Bu parçanın bizi rahatsız etme düzeyi ise kişilik özelliklerimiz ve anının depolanma şekline bağlı olarak değişecektir. Kimimiz için bir arkadaşımız tarafından ihanete uğramak çok acı verirken, kimimiz için ise sevdiğimiz bir yakınımızı kaybetmek çok acı verir. Acı veren travmaların büyüğü veya küçüğü yoktur, o anının kişide oluşturduğu etkilerin büyüğü ve küçüğü vardır. Bu nedenle her insan aynı olayı aynı şekilde yaşamaz ve aynı şekilde hatırlamaz.
Acı veren anıları neden unutulmaz veya hatırlandıkça acı vermeye devam eder?
Hafıza dediğimiz olay işte bu depolanan protein parçacıklarından oluşur ve yaşandıkça hafıza merkezine gönderilir. Bu anıyı istemli veya istemsiz hatırlatacak durumlarda ise depodan çıkarılarak hatırlanması sağlanır. Bir anı sadece görüntü, ses, koku, dokunma gibi duyularımla depolanmaz aynı zamanda olay anında yaşanan öfke, sevinç, hüzün gibi duygularımızla birlikte depolanır. Bu yüzden yeniden hatırlandığında anı ile birlikte bu duygularımızda tekrar yüzeye çıkar. Ve bazen o anıyı sanki tekrar yaşıyormuş gibi hissederiz. Hatta bazı durumlarda o kadar canlı hale gelebilir ki sanki tekrar başımıza geliyormuş gibi hissedebiliriz. Ayrıca bir anı depolanırken duyumlarımıza, duygularımıza ek olarak o anda yaşadığımız düşüncelerle birlikte depolanır. Örneğin; sevgilimiz bizi terk etme kararını açıkladığında bu an zihnimize kazınır. Bu anı ile birlikte o an hissettiğimiz ‘üzüntü’ duygusu da depolanır. Sevgilimiz bize ‘kilolu olduğun için seni arzulamıyorum’ dediğinde ise o an düşündüğümüz ‘çirkinim’ gibi bir düşünce de depolanır. Zaman içinde her hoşlandığımız kişide ‘çirkinim’ düşüncesi hayatımızı ele geçirir ve zamanla bu düşünce ‘kimse görüntümden dolayı beni sevmez’ şeklinde gerçekçi olmayan bir hal alır. Bu nedenle o anı puzzle ın yanlış yerleşen bir parçası olarak resme her bakışımızda bizi rahatsız eder. Her hatırladığımızda o anının acı veren görüntüsü, acı veren ‘üzüntü’ duygusu ve acı veren ‘kimse beni sevmiyor’ düşüncesi zihnimizi ele geçirir” diye konuştu. Burada ben EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) veya Türkçe adı ile ‘Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme’ adı verilen, bilimsel olarak kanıtlanmış bir yöntem kullanıyorum. Tedavi esnasından bu yöntemin nasıl işlediğini ve nasıl etkiler yaratacağını anlatıyorum. Eğer bana yaşadığınız anının görüntüsünü, size yaşattığı duyguyu ve ortaya çıkan o aslında gerçekçi olmayan düşünceyi verirseniz size bunun resmini çizer ve gözlerinizin önünde silebilirim. Burada silmekten kastettiğim anıyı yok etmek değil. Anı her zaman orada kalacak fakat şu an size hissettirdiği tüm o olumsuz ve acı veren duyum ve duygular değişecektir. ‘Kimse beni sevmiyor’ gibi işlevsiz ve aslında gerçekçi olmayan bir düşünce ‘beni de sevenler var’, ‘beni de sevenler olacaktır’ şeklinde değiştirildiğinde bir daha o anı rahatsızlık vermeyecektir. Yani puzzleda ki yanlış parça doğru parça ile yer değiştirilmiştir.
Yazının tamamı: https://www.haberturk.com/erzurum-haberleri/62355070-aci-veren-anilardan-emdr-ile-kurtulun#