Yeme Bozuklukları, DSM-5 e göre yeme davranışında temel bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Özellikle anoreksiya nervoza ve bulimia nervozanın temelinde kilolu ve şişman olmaya dair yoğun bir korku ve kaygı bulunur. Bunlardan farklı olarak obezite, yeme isteğinin aşırı güdülenmesinden kaynaklanır ve kişi yeme isteğini durduramaz. Bu bağlamda bazı araştırmacılar, obeziteyi bir yeme bağımlılığı olarak tanımlar.
Obezite, beden kitle indeksi 30’un üstünde olması olarak tanımlanır. Yapılan araştırmada, şiddet ve ihmal yaşamış olan çocukların erken yetişkinlik dönemlerinde obezite görülme riskinin daha fazla olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Ayrıca stres ve rahatlatıcı yemek kavramları incelendiğinde, duygu durum bozuklukları, depresyon ve kaygı gibi durumlara tepki olarak kişilerin tıkınırcasına yemek yeme oranlarının yüksek olduğu görülmüştür. Kişinin tıkınırcasına yemek yeme nedeni, yemeğin tadının hoş bir mutluluk yaşatması ve kişideki duygusal gerilimi azaltmasıdır. Olumsuz duygulara tepki olarak tıkınırcasına yeme örüntüsü kilo alımı ve depresyon riskini arttırmanın yanı sıra kişide sosyal izolasyona da neden olur.
Anoreksiya Nervoza, kişinin yaş ve boyuna göre uygun kiloda olmayı reddetmesi, düşük kilolu olmasına rağmen şişmanlama korkusu ve beden görünümüne dair algının gerçeği yansıtmaması gibi semptomları içerir. Kişide yoğun bir kilo alma korkusu ve düşük kilolu olsa bile bunun reddedilmesi söz konusudur. Anoreksiya nervozanın iki tipi vardır. İlki, kısıtlayıcı tip olup, kalori alımı sıkı şekilde denetlenmektedir. Yemek yemekten kaçınır veya çok küçük parçalar halinde yiyebilirler. Bir diğer tip ise, tıkınırcasına yeme ve çıkarmadır. Burada kişi çok miktarda yiyeceği fazla ve denetimsiz şekilde tüketir ve ardından bedenden atmaya çalışır. Kendini kusturma, diüretik ve müshil kullanımı, aşırı egzersiz veya oruç tutma gibi davranışlar göstermektedirler.
Bulimia Nervoza, tıkınırcasına yeme ve kilo alımını önlemek amacıyla kendini kusturma ile karakterizedir. Anoreksiya nervoza gibi, kilo almaktan korkunun olması söz konusudur. Bulimik kişilerde, anoreksiyadan farklı olarak kişilerin kilosu normal veya normalin biraz üzerindedir.
Yeme bozukluklarının ortaya çıkmasında;
- Genetik faktörler – ailede yeme bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluk ve majör depresyon
- Sosyokültürel etkenler- zayıf olma yönünde toplumsal baskılar, beden algısı ve ideal beden çarpıtmaları
- Ailevi problemler – katı, aşırı korumacı ve aşırı denetimli aile ve anne baba ilişkisindeki çatışmalar ile mükemmeliyetçi ebeveyn tutumları etkili olmaktadır.
Kişinin kendi örüntüsü incelendiğinde yeme bozukluğu olan kişilerde mükemmeliyetçilik önemli bir risk faktörü oluşturmaktadır. Mükemmel bedene sahip olma ve zayıflığın idealize edilmesi, patolojinin döngü halinde sürmesine neden olmaktadır. Bunun yanı sıra, kişinin beden imgesi çarpıtmalarının bulunması ve kendini “ideal” olarak görmek istemeleri gerçeklikle örtüşmediğinde içsel çatışmalara yol açmaktadır. Bu durum kişide kendisiyle ilgili yetersizlik, değersizlik, sevgiyi ve beğeniyi hak etmeme gibi negatif inançların gelişmesine neden olmaktadır.
Travma perspektifinden değerlendirildiğinde, erken yaşta yaşanan bağlanma, ihmal ve istismar travmaları, kişinin kendi kişiliğini ve bedenini kabul etme konusuna problem yaşamasına neden olabilmektedir. Yapılan araştırmalarda, çocukluk çağlarında fiziksel ihmal ve cinsel istismara maruz kalan çocuklarda yeme bozuklukları ve ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde de yüksek oranda yeme sorunlarının olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çocukluk döneminde bakım veren kişi ile güvenli bağlanma yaşamayan kişilerde düşük özgüven ve beden algısı ile ilgili olumsuz düşünceler olduğu görülmüştür. Yeme bozukluğu yaşayan kişilerde yemek duyguları açıklayabilmek için bir amaçtır. Çünkü beslenme, anne ve bebek arasındaki en temel iletişimdir. Bu nedenle anne bebek arasındaki ilişki yeme bozuklukları üzerinde oldukça etkilidir.
Bağlanma stillerinin kişinin ihtiyaçlarının, güçlü ve zayıf yanlarının oluşmasında etkili olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda, erken dönemde saplantılı bağlanma yaşayan bireylerde “sevilemem ve ihtiyaçlarım karşılanmaz” şeklinde bir olumsuz çekirdek inanç gelişmiştir. Bunun sonucunda yeme bozukluğu, özellikle bulimia nervoza geliştiği belirtilmiştir. Kayıtsız bağlanma stilinde ise “kimseye güvenemem” inancı gelişmiş olup, bu durum anoreksiya nevroza ile ilişkilendirilmiştir. EMDR ile olumsuz çekirdek inançlar ile çalışma sağlanır.
Geçmiş dönemde yaşanmış bağlanma stilleri, ihmal ve istismar, mükemmeliyetçilik ve beden algısı ile ilgili problemler, şimdiki zamanda yaşanan yeme bozukluğu ile ilişkilidir. Yeme bozuklukları ile yapılan EMDR çalışmasında, kişinin kendi ile ilgili olumsuz çekirdek inançları, duyguları, beden duyumları ve anılar ile çalışma yapılır. Kişinin kendi ile ilgili olumsuz inançları geliştirdiği anılar ve engelleyici inançlar belirlenir. Travmatik anılar ile çalışma ile şimdiki tetikleyicileri ve gelecekte yaşanabilecek durumları değerlendiren bir EMDR çalışması hedeflenir.
EMDR yeme bozuklukları üzerinde etkili bir terapi yöntemidir. Geçmiş, bugün ve gelecek arasında bir köprü kurularak yeme davranışı üzerinde değişikliğin oluşması ve sürdürülmesi sağlanmaktadır.
Hazırlayan: Klinik Psikolog Ecem Dokuman Gülsoy
Kaynakça:
- Bulik, C. M., & Tozzi, F. (2004). Genetics in eating disorders: state of the science. CNS spectrums, 9(7), 511-515.
- Butcher, J. N., Mineka, S., & Hooley, J. M. (2013). Anormal psikoloji. İstanbul: Kaknüs Yayınları.
- Fairburn, C. G., & Carter, J. C. (1997). Self-help and guided self-help for binge-eating problems.
- Kenardy, J., Arnow, B., & Agras, W. S. (1996). The aversiveness of specific emotional states associated with binge-eating in obese subjects. Australian & New Zealand Journal of Psychiatry, 30(6), 839-844.
- Lilenfeld, L. R., Kaye, W. H., Greeno, C. G., Merikangas, K. R., Plotnicov, K., Pollice, C., … & Nagy, L. (1998). A controlled family study of anorexia nervosa and bulimia nervosa: psychiatric disorders in first-degree relatives and effects of proband comorbidity. Archives of general psychiatry, 55(7), 603-610.
- Lissau, I., & Sørensen, T. I. A. (1994). Parental neglect during childhood and increased risk of obesity in young adulthood. The Lancet, 343(8893), 324-327.
- Johnson, J. G., Cohen, P., Gould, M. S., Kasen, S., Brown, J., & Brook, J. S. (2002). Childhood adversities, interpersonal difficulties, and risk for suicide attempts during late adolescence and early adulthood. Archives of general psychiatry, 59(8), 741-749.
- Shapiro, R. (2009). EMDR solutions II: For depression, eating disorders, performance, and more. WW Norton & Company.
- Volkow, N. D., & O’Brien, C. P. (2007). Issues for DSM-V: should obesity be included as a brain disorder?.